MUSUL’U DA KAYBETTİK


Çok geniş bir coğrafyaya hükmeden Osmanlı Devleti tarihe karıştık- tan sonra binlerce araştırmaya konu olmuştur. Türkiye’de, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde millî bir devlet yaratma gayretleri ile Osmanlı Tarihi araştırmaları ikinci plânda kalmıştır.

Çok geniş bir coğrafyaya hükmeden Osmanlı Devleti tarihe karıştık- tan sonra binlerce araştırmaya konu olmuştur. Türkiye’de, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde millî bir devlet yaratma gayretleri ile Osmanlı Tarihi araştırmaları ikinci plânda kalmıştır. Ancak dünyadaki gelişmelere paralel olarak, -özellikle son çeyrek yüzyılda- Türkiye’de de Osmanlı Tarihi araş- tırmaları bir hayli mesafe katetmiştir. Bu gelişmede yeni araştırma imkânlarının ortaya çıkması ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde tasnif çalışmalarının hızlandırılmasının rolü büyüktür. Ancak Türkiye’deki tarihçi- ler, önceliği büyük ölçüde Anadolu merkezli araştırmalara hasretmişlerdir. “İmparatorluk tarihi” yazmaktan ziyade “ulusal tarih” anlayışını yansıtan bu gelişme, Anadolu dışında kalan Osmanlı coğrafyası ile yeterince ilgilenmeme sonucunu doğurmuştur. Bunun pek çok nedeni olmakla birlikte tartışma yeri burası değildir. Son yıllarda bu anlayıştan sıyrılmaya çalışan Türk tarihçileri, Kafkaslar, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Güneybatı Asya (bu günkü deyimle Orta-Doğu)’nın Osmanlı dönemi tarihi ile de yakından ilgilenmeye başlamışlardır. Türkiye’de sayısal olarak lisans üstü eğitimin artması, doğal olarak araştırma konularını da çeşitlendirmiştir. Bu sayısal artış, tarihçilik adına sevindirici bir gelişme sayılmakla birlikte, nitelik bakımından henüz istenilen seviyede değildir. Kanaatimizce bunun başlıca sebebi, henüz Türkiye’de bağımsız ekollerin oluşmamasıdır. Bu da profesyonel tarihçiliğe adım atan genç tarihçilerin “bağımsız” ancak “ekolsuz” yetişmelerine sebep olmaktadır ki bu makalenin konusu da böyle bir serazatlığın eseri olan ve yukarıda adı geçen kitaptır.