ÖZET
Günlük hayatta çingenelerden uzak dururuz. Onları potansiyel suçlu gibi algılar, yanımıza yaklaştıklarında tedirgin oluruz. Ve bu davranışlarımızla bilinçli bir şekilde olmasa da onları toplumdan dışladığımızı fark etmeyiz. Hatta toplumumuzda çingene kelimesinin pejoratif anlamda, çingenelere has özellikler diye düşündüğümüz bazı davranışları gösteren kişiler için kullanıl-dığı da malûmdur. Oysa çingeneler garipsediğimiz ve küçümsediğimiz hayat tarzlarını koruyarak yüzyıllardır bizimle sürekli etkileşim hâlinde yaşamaya devam etmişler; toplumun kendilerine tüm olumsuz bakış açısına rağmen hem iletişimlerini sürdürmüşler hem de kendilerine has hayatlarını ve aralarındaki sosyal dayanışmayı daima korumuşlardır. Bunun yanında şunu da belirtmek gerekir ki toplumun çingenelere karşı sergilediği tavır, çok keskin bir dışlama tavrı değildir. Çünkü bu yazı için incelenen eserlerde de görüleceği üzere çingeneler toplumun eğlencesidirler. Bu, kısmen töleranslı bir tutum olarak görülebilir.
Yazarlarımızın büyük bir kısmının toplumdaki ağırlıklı olarak olumsuz çingene imajını pozitif yönde değiştirmeye çalıştıkları söylenebilir. Fakat kimin kurgusu çingene olgusuna daha fazla tekabül etmektedir; halkınki mi, aydı-nınki mi? Bu, tartışmaya açık bir sorudur. Yaşadıkları dönemin birer aydını olan yazarların bize çizdikleri çingene resminin modern “insan” anlayışından beslendiği açıktır.